Charles Darwin’in ileri sürdüğü Evrim teorisi temelde bütün canlıların ortak bir atadan geldiğini iddia ederken, anahtar bir kavram olarak “türleşmeyi” savunur. Yani canlılar kademeli olarak ortak bir atanın çocuklarıdır. Bütün canlılar bu teoriye göre aynı sülalenin fertleri konumundadır. Günümüzde geliştirilen Evrim Ağacı modeli(1) canlıları tek bir ortak ata konseptine göre sınıflamaktadır. Canlıların sınıflaması sistematik olarak ilk defa Linneaus tarafından 1753’te, 6000 bitki kaydedilerek yapılmıştır(2) ve o zaman 10.000 tür(species) olduğu tahmin edilmişti. Günümüzde bilim adamlarının yaptığı çalışmalar, kataloglanan 1.3 milyon tür olduğunu, 8.7 milyon tahmini tür sayısı olduğunu ve sürekli bu rakamın arttığını göstermektedir(3). Mevcut bütün türlerin dinamik olarak kataloglandığı en güncel kayıtlardan birisi Bisby, Roskov, Orrell, Nicolson, Paglinawan ve ark. tarafından geliştirilen 2010 yapımı bir taksonomidir(4). Her ne kadar “tür” denilen ve sınıflamanın en küçük birimi olan nesne önceki bilim adamları tarafından mutlak bir sınıf olarak görülse de, günümüzde bu düşünce revize edilmiştir.

Biyolojik Tür kavramını ilk defa “üyeleri kendi aralarında üreyebilen, kısır olmayan döller meydana getiren ve diğer türlerle üreyemeyen populasyon grubu” olarak tanımlayan biyolog Ernst Mayr’dır(5). Türler kendi aralarında verimli döller verebilirken, diğer türler ile verememektedir. Bu tür tanımının dışında Filogenetik tür tanımı ve Morfolojik tür kavramı gibi farklı sınıflamalara sebep olan(6) görüşler de dile getirilmiştir. Stephen Jay Gould(7) ve birtakım biyologlar “tür” gibi mutlak kavramların doğada olmadığını ve bunların “pratik fayda” veya “isim” olduklarını söylemişlerdir(8). Örnek olarak fosillerin hangisinin kiminle üreyip verimli döl ürettiğini anlayamayız. Bu yüzden fosillerin hangisinin hangi türe ait olduğunu bilemeyiz. Bu da “biyolojik tür” tanımını fosil bakımından kullanışsız yapar, ancak “biyolojik tür” tanımını yanlış yapmaz. Çünkü deneysel veriler ve gözlemler tür olarak “isimlendirdiğimiz” canlıların birbiriyle gerçekten verimli döller veremediğini göstermektedir. Bakteriler “konjugasyon” ile ürediği için onları tür sınıfına sokamayabiliriz, ancak bu “biyolojik tür” tanımının bize sağladığı verinin yanlış olduğunu göstermez. Çünkü bu kritere göre tanımladığımız türlerin birbiriyle üreyebildiği, verimli ve kısır olmayan döller üretebildiği bilinmekte ve tür dışındaki canlılarla üreyemediği, ürese bile kısır oğullar ürettiği ve hatta kısır olmayan bir oğul üretirse bile onun çocuklarının kısır olduğu verileri mevcuttur. Aynı zamanda “tür” ifadesini “biyolojik tür” olarak aldığımızda türdışı üreme faaliyetlerinin sınırlandığını gösteren prezigotik(üreme öncesi) ve postzigotik(üreme sonrası) veriler vardır.

Aynı tür olmayan canlıların üremesine engel olan 1. Prezigotik engeller: Habitat(yaşanılan çevre farklılığı), Davranış farkı(üreme ritüellerinin olmaması), üreme mevsimi farkı, üreme organı anatomisinin farklılığı, üreme hücresinin uygunsuzluğu; 2. Postzigotik engeller: kromozom uyuşmazlığı sebebiyle embriyolojik ilerlemenin bozulması, canlının ölmesi, canlı yaşasa bile verimsiz(kısır) olması, verimli olsa bile çok güçsüz ve hastalıklı olması gibi engeller mevcuttur(9). Biyolojik tür kavramının gözlemsel temellerini oluşturan bu veriler canlıları anlamada önemlidir. Zira türleşmenin mümkün olduğu düşüncesini anlamlandırmak için türlerin ne olduklarını bilmek gerekir.

Canlılığın tarihine Evrim varsayımı ile bir yolculuk yapalım. İnsanın ve şempanzenin ortak atası, bu atanın ve tavşanın ortak atası ve bu ortak atayla kurbağanın ortak atası şeklinde bir dallanma içeren Evrim Ağacı modelinde geçmişe doğru gitmiş oluruz. Geçmişten şimdiye doğru hareket ettiğimizde her bir nesil silsilesinden sonra türleşme, yani tür değişimi olmalıdır. Çünkü kurbağamsı bir ilk ata iken, şimdi insana dönüşmemiz için birbiriyle üreyemeyen türlere dallar veren bir ağacın kökü olmalıyız. Richard Dawkins bu sorunu çözmek için bir hayali deney önermiştir(10). Dawkins’in deneyine göre bizim ilk atamıza kadar şeceremizi çıkarmak için bir zaman makinası kullanmamız gerekiyor. Baba, dede, dedenin babası diye tek tek geriye doğru gittiğimizi ve her birisinin bir fotoğrafını çektiğimizi düşündüğümüzde 185 milyon sene öncesine gidersek toplam 6 km civarında yan yana dizilmiş fotoğraflar olur ve Dawkins, son fotoğrafın bir balık olacağını söylemektedir. Öte yandan Dawkins, hiçbir türün çocuğunun kendi türünün dışında bir canlı olmadığını da eklemektedir. Yani hem her canlı bir önceki atasıyla aynı tür olacak, hem de bu silsileyi takip ettiğimizde türümüz değişmiş olacaktır. Şöyle bir düşündüğümüzde, bizim türümüz ile babamızın türü aynıydı. Babamızın türü ile dedemizinki de öyleydi; yani dedemizle bizim türümüz aynı idi. Aynı şekilde bunu götürürsek bütün geçmişteki atalarımızla aynı türde olmuş oluruz. Türleşmenin olabilmesi için muhakkak bir yerde bir “tür kırılması” olması gerekir. Çünkü babamız nesli ile türdeşiz ve üreyebiliriz, dedemiz de dahil, onun dedesi de dahil ve onun 7 derece dedesi de dahil… Sonuçta her nesil ile türdeş oluyor isek, türleşme nerededir? Şayet bir yerlerde tür kırılması mevcut olursa o zaman Evrim dallanması mevcut olabilir. Ancak ikinci bir sorun daha vardır.

Önce ilk sorunda bir şeyi netleştirmemiz gerekir. Bir türün(anne veya baba), kendi anatomisinin aynısını ürettiği kesindir. Yani üretilen çocuk ebeveynle aynıdır ve Dawkins’in fotoğraf silsilesinde herhangi iki fotoğraf(baba-oğul-torun) çok benzer. Şayet bir değişim veya evrim olacaksa, bu babadan farklılaşan bir çocuk anlamına gelmelidir, zira başka şansı ve yöntemi yoktur. O halde küçük bir mutasyon geçirmiş olduğunu düşünebiliriz; ve bu mutasyonların -varsayalım ki- birikmesi ve türleşme yolunda yeni özellikler kazandırması söz konusu olsun. O halde bu mutasyon birikimi ve genetik değişiklik seviyesi bir raddeye geldiğinde bu canlı türün dışına çıkacaktır. Denilebilir ki, “tür” kesin bir kavram değildir ve mutlaklık ifade etmez; sadece bir isimdir. Ancak şu unutulmamalıdır ki, “üreyip verimli döl verme” özelliği anlamında kullandığımızda “tür dışı”nı da buna göre kullanmaktayım. Yani bu mutasyonların sonucu “babasının türüyle verimli döl verememe raddesi”ne varmak söz konusudur. Bu şekilde Dawkins’in ilk tezi, yani “her oğul babasının türündedir” varsayımı hatalıdır. Ancak Dawkins’in kanaatimce bu hatayı yapmasının sebebi, ikinci sorundan kaçınmak olsa gerektir; bu sorun da ilk sorunun çözümünün yarattığı sorundur. Diyelim ki, oğul döl babanın türünden çıktı ve türleşti. Önceki ifademizle, Evrim sürecinde bir türün diğerine dönüşmesi hadisesindeki “kilit” tür kırılmasının tam sınırının bir “baba-oğul” arasında olmak zorunda olduğu sonucumuz hasıl oldu. Bunun anlamı, babanın türü ile oğulun türünün farklılaşmış olmasıdır. Yani babanın populasyonu içindeki tüm canlılar ile oğul çiftleşemez. Bu şekilde çocuğun üremesi imkansızdır ve Evrim’in “türleşme” hadisesinin devamı gelemeden çocuk yok olur. Türleşmenin devam edebilmesinin şartlarını düşünebiliriz.

Çocuk türleşmiş, genlerinde birikmiş mutasyonların onu “tür dışına” çıkaracak seviyesine ulaşmıştır. Neslinin devamının gelebilmesi için onun gibi türleşmiş bir canlı olmalıdır. Onun gibi türleşmesi de yetmemekte ve onun türüne türleşmesi gerekmektedir, çünkü aynı tür olunmadıkça verimli döl üretme imkansız hale gelecektir. Kimse türleşmezse, çocuk babasının populasyonundan farklı bir tür olduğu için, babasıyla aynı tür olan kimseyle verimli döller veremeyecektir. Sonuçta türleşmenin tek meyvesi olan biricik çocuğumuzun nesli son bulacak ve evrimin halkası başlamadan kopacaktır. Çocukla aynı anda, karşı cinsten, aynı türe türleşen bir canlı olsa bile; onunla çiftleşebilme ihtimali, çiftleşmeden verimli döl olma ihtimali ve daha evvel saydığımız prezigotik/postzigotik pek çok üreme engeli bu “türleşmiş neslin” devamlılığına engeldir. Sonuç olarak Evrim teorisinin temel tezi olan “türleşme” hadisesinin hem gerçekleşip hem de devam etmesi teorik olarak mümkün görünmemektedir.

Dipnotlar:

1. Ivica Letunic and Peer Bork, Interactive Tree Of Life (iTOL): an online tool for phylogenetic tree display and annotation, Vol. 23 no. 1 2007, syf. 127–128. İnteraktif Evrim Ağacı programına erişim için: http://bioinformatics.oxfordjournals.org/content/23/1/127.full.pdf

2. Carl Linneaus, Species Plantarum, 1753. Kitabın orijinaline ve bitkilerin sınıflamasına şuradan erişilebilir: http://www.botanicus.org/title/b12069590

3. Mora C, Tittensor DP, Adl S, Simpson AGB, Worm B (2011) How Many Species Are There on Earth and in the Ocean? PLoS Biol 9(8): e1001127. doi:10.1371/journal.pbio.1001127.

4. Tüm türlerin isimlerine sistematik olarak şuradan erişilebilir: http://www.sp2000.org/. Bu adresin içinde türleri doğrudan gösteren şu adres de kullanılabilir: http://www.catalogueoflife.org/col/browse/tree. Bu adresler son gelişmelere göre güncellenmektedir. Bir örnek için bkz: http://www.catalogueoflife.org/annual-checklist/2010/details/species/id/6852046/source/tree.

5. Ernst Mayr, Systematics and the Origin of Species, Columbia University Press, 1942.

6. Freeman S, Herron J.C, Evrimsel Analiz, Çeviri Editörleri: Çıplak B, Başıbüyük H. H, Karaytuğ S, Gündüz S, Palme Yayıncılık, 2002, syf. 408.

7. Stephen Jay Gould, Darwin ve Sonrası, Doğa Tarihi Üzerine Düşünceler, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, syf. 249.

8. Donoghue, M. J. 1985. A critique of the biological species concept and recommendations for a phylogenetic alternative, Bryologist 88: 172-181.

9. Campbell N.A, Reece, J.B, Biyoloji, Çeviri Editörleri: Gündüz, E, Demirsoy, A, Türkan, İ, Palme Yayınevi, 2008, syf. 464-467.

10. Richard Dawkins, Gerçeğin Büyüsü, Neyin Gerçekten Doğru Olduğunu Nasıl Biliyoruz?, Kuzey Yayınları, Çev. İstem Fer, 2012, syf. 32-53.